"INTERRAIL VE AVRUPA MACERAM" | #5 PARİS GÜNLÜĞÜ

Merhabalar!!
Nisan ayının ilk yazısı "Paris Günlüğü" olsun istedim. Umarım hoşunuza gider.
Gezimize kaldığımız yerden yani Paris'ten devam ediyoruz. 11 Temmuz gecesi saat 11 civarında Paris'in belki de en meşhur hatta bazı filmlerde gördüğümüz tren istasyonu olan Gare du Nord'a indik.


Kalacağımız yere ulaşmamız birkaç aksaklık sebebiyle yaklaşık 1 buçuk saati aldı. Otelimiz "Jacques Bonsergent" metro istasyonuna 5 dakika yürüme mesafesindeydi.

Metrolara binmek için bu biletlerden alıyorsunuz ve yanlış hatırlamıyorsam bir seferde 10'dan fazla bilet veriyordu ödediğiniz ücret karşılığında, siz de biletler bitene kadar metroya inip biniyorsunuz. Bunları ben döndüğümde çantamda buldum, son kalanlar olduğu için atmayı unutmuşum ancak güzel bir anı oldu elimde.

Burada 6 gece kalacaktık bu sebeple gezmek için oldukça uzun süremiz vardı. Ancak çok uzun süren yolculuğumuz sebebiyle otele vardığımız gibi uyumak istedim. Bu arada burada gerçek bir otelde kaldık. Yani Amsterdam yazımda bahsettiğim (yazısı burda) gibi 2 yıldızlı otel olmasına rağmen hostel şeklinde kalınan otellerden değildi. 2 kişilik bir odaydı gittiğimiz otel. 

Sabah ilk iş olarak şehrin dış bölgelerini keşfetme planları yaparak çıktık otelden. Yolda kahvaltımızı ederek Montmartre tepesinde bulunan ve Paris'i ziyaret eden çoğu turistin mutlaka gittiği "Sacre Coeur" bazilikasına gittik. Bazilikanın sağ ve sol tarafında bulunan uzun merdivenler biraz yorucu ancak gördüğünüz manzaraya kesinlikle değiyor. 

Bazilikaya giriş yanlış hatırlamıyorsam ücretsizdi. İçerinin ve bazilikadan görünen kadarıyla Paris'in fotoğraflarını çekiyor herkes. Daha sonra aşağı inerken siyahi bir satıcı tarafından bir anda sol el bileğime bir ip geçirilmiş halde buldum kendimi. Birden sohbete başladı ve bize sorular sorarak kendisinin de Türkiye'yi bildiğini hatta başkentin Ankara oluşunu bilerek bizi oldukça şaşırttı. Ardından bileğime ördüğü ipin sonucunda 5 Euro aldı ve biz yarı şaşkınlık yarı korku ile oradan uzaklaştık. 

Ardından ünlü markaların parfümlerinin ve birçok üstünde I LOVE YOU PARİS yazan tişört şapka çanta gibi hediyelik eşyanın bulunduğu dükkanları dolaştık. Kendime ve kardeşime birer "Paris Universite" yazan tişört aldım. 
Temmuz'un ortası olmasına rağmen hava buz gibiydi ve sürekli yağmur yağıyordu. Valizim yazlıklardan oluştuğu ve uzun kollu üstümün pek olmamasına rağmen aslında gezmek zor olsa da havaya pek aldırmayıp Ünlülerin mezarlarının olduğu Père Lachaise Mezarlığı'na gittik. Orada Oscar Wilde, Balzac, Jim morrison, Ahmet Kaya, Edith Piaf, Yılmaz Güney gibi pek çok ünlünün mezarını ziyaret ettik. 



Bu mezarlık oldukça sistematik şekilde düzenlenmiş, numaralandırılmış sokaklar şeklinde aranılan bölüme gidilebiliyordu çünkü çok büyük bir alanda olduğu için kaybolmak mümkün. 

Ardından yemek yiyip otele dönüp duş alıp uyuduk. 

Günlüğümde Amsterdam sonrasını yazmadığım için ilk günden sonra gittiğimiz yerleri sırasıyla hatırlayamıyorum ancak gittiğim yerleri karışık düzende anlatabilirim.

1-  Notre Dame Katedrali : Seine Nehri kıyısında ve Meryem Ana'ya ithafen isimlendirilmiştir.
İçeri girmek için uzun kuyruklar beklemek gerekebiliyor. Burayı çok merak ettiğim için içeriyi gezmiştim ve mimarisine bayıldım.


2-Louvre Müzesi : Bu müzenin içini 6 saatte gezdik. Evet kulağa biraz fazla gelebilir ancak onca saate rağmen hala gezilmemiş bölümler olduğunu bildiğimden içim rahat değil :D Komple bir günü ayırsanız bile doyamayacağınız eserlerin olduğu müze. Bilmeyenler için "Mona Lisa" tablosu sandığımızdan çok küçükmüş. Zaten iki metre yakınına yaklaşamıyorsunuz. Japon turistlerden oluşan kalabalığı yarabilirseniz belki 1-2 poz çekip görme şansınız olabilir. Bu müzeye 14 Temmuz'da gittiğimiz hatırlıyorum çünkü Fransa'nın kurtuluş günü olduğu için müze girişi ücretsizdi.




3-Moulin Rouge : Paris'e gidip de bu kabarenin olduğu yeri en azından ziyaret etmeyen çok az kişi vardır. Biz de öğrenci olduğumuz için haliyle çok uçuk fiyatları olan bu gösteriyi izleyemeyip sadece mekanını gördük fotoğraflar çekip etrafı gezdik.
4-Arc de Triomphe (Zafer Takı) : Napolyon'un emri ile inşa edilmiş bu anıtın üstüne çıkmak ücretliymiş ancak yine kuyruk olduğu için üstüne çıkmak istememiştik.
5-Champse-Elysées : Concorde meydanından Zafer anıtına kadar uzanan ve cadde boyunca birbirinden ünlü mağazalar ile Paris ve dünyanın en önemli caddelerinden biri. Zafer takından önce sadece gece gezmeye gittiğimiz için dükkanların çoğu kapalıydı.
6-Pantheon : Önemli isimlerin mezarlarının da bulunduğu kilise. Sorbonne Üniversitesi ve Lüksemburg Bahçesi‘ne yakındır. 
7-Lüksemburg Bahçesi : Paris'in en popüler parkı. Sandalyelerde oturup dinlenmiştik. Bahçede harika çiçekler ve çok farklı çeşit ağaç mevcut.
8-Place de la Bastille : Paris gezilecek yerler listesindeki bir diğer önemli meydandır. 1789 yılında Fransız Devrimi’nin başlatıldığı yer olarak biliniyor ve günümüzde ise konser ve benzer olaylara ev sahipliği yapan meydan burasıdır. 
9- Tour Montparnesse: Paris gezilecek yerler listemizdeki önemli bir diğer yapı olan Tour Montparnasse 210 metre uzunluğundaki bir gökdelendir ve üzerinden Paris manzarası harika olur ancak biz çıkmadık.
10- Tour Eiffel : Paris deyince akla gelen en meşhur öğe olan Eyfel Kulesi'ni aklımda kalan son yer olarak yazmak istedim. Ben çok sevdiğim bir ablamdan aldığım bir tavsiyeyle akşam üstüne yakın saatlerde çıktım kulenin tepesine. Ancak bunu için en az 2 saat önceden kuyruğa girmiş olmanız gerekiyor. Uzun kuyrukta sizi eğlendirecek gösteriler yapan insanlar sayesinde canınız sıkılmayacak emin olun. Vakit akşam üstü olunca havanın kararmasından önce de manzarayı fotoğraflayabilir, karanlık çökünce de şehrin harika ışıkları altında fotoğraf çekme keyfine devam edebilirsiniz. Ben asansörde çıkarken ve inerken videolar çekmiştim ancak ne yazık ki bunlar da kaybolan grupta...

Bunların dışında çok fazla yere gittik ancak kiliseler olsun, müzeler ya da sergiler olsun isimleri aklımda değil. Çok gezilecek yerler barından bir şehir olduğu için sabah erken saatte kalkıp gece geç saatte otele dönünce defteri alıp yazacak fırsatım olmuyordu. 

Ancak güzel şeylerden birkaç örnek vereyim;

En turistik yerlerde gezeyim diye tüm tatilinizi harcamayın, ara sokaklara dalın. 2. el kıyafetler satan dükkanlardan şık ve kullanışlı parçalar alın. Ben mesela mor bir midi etek almıştım bir dükkandan ve hala çok severek giyiyorum bu eteği.
Kahvaltılarınız çok lüks olmak zorunda değil. Ara sokaklarda bulunan ve sabah taze çörekler ve kruvasanlar yapan pastanelerden sıcacık kahvaltınızı alıp bir bankta kahvaltı yapın. Otelinizde kahvaltıı imkanı varsa bir gün mutlaka bunu değerlendirip gerçek bir fransız kahvaltısı yapın.
Elinizde kitabınızla Eyfel kulesini gören bir cafede küçük masalarda etraftakilerle fazlaca samimi olarak kahvenizi yudumlayın, kitabınızın keyfini çıkarın. Ya da boş bir kağıda birkaç şey karalayın. İnanın ruhunuza çok iyi gelecektir. 
Ben fransız ruhunu ve kültürünü çok sevdiğim halde Paris benim için çok tatmin edici bir şehir olarak gelmedi. Bir daha gitme fırsatım olursa kendisine yeni bir şans vermeyi çok isterim.

7.gün büyük aksiliğin olduğu o gün.

Biz tren saatine yetişmek üzre valizleri hazırlayıp check-out yapıp valizleri resepsiyona emanet edip yakında bulunan birkaç yeri gezmeye çıktık. Tren akşam saatlerindeydi. Bu sebeple Sorbonne Üniversitesi'nin yakınlarında gezip dolaştık. Aklımıza geldi ve bir internet kafede fotoğrafları usb diske attık. Ancak saate baktığımızda otele geri dönüp eşyaları alıp tren istasyonuna gitmek için 1 saatten biraz fazla zamanımız olduğunu gördük. Bunun şoku ile ne yapacağımızı düşünerek 2'ye ayrıldık ben fotoğrafları atmaya devam edecek, arkadaşım da daha önce yemek yiyip yemeklerini çok beğendiğimiz Çin lokantasından yemeklerimizi paket yaptırıp yanıma gelecekti.

 Herşey iyi hoş (oldukça gecikmeli) olarak devam ediyordu. Koşa koşa, hatta yemeklerin soslarını dökerek tren istasyonuna gittik, aktarma da yapacaktık üstelik. Nolur geç kalmayalım dualarıyla otele varıp eşyaları aldık ancak daha önce hayatımda böyle bir telaş yaşadığımı hatırlamıyorum. Tren biletine 77 Euro vermiştik ve 2 gün içinde gidecek olan tek gece treni bu olduğu için mutlaka bu trene yetişmeliydik!!!!

Trene bineceğimiz garın geldiğimiz Gare du Nord olmadığını iyi ki fark etmişiz, trenle hemen o yöne doğru gittik. Bizim tren garına girişimiz ve sireni çoktan çalmaya başlayan treni görüşümüz şimdi ağır çekim şeklinde geçiyor gözlerimden. Perona koşup trene binme çabamı yarıda kesen memurun biletleri görmek istemesiyle kendimize gelip biletleri kontrol ettirdik. Adımımızı içeri attığımız anda trenin hareket etmiş olması ile saatini 1 dakika bile geciktirmeyen Avrupa trenlerinden birini kadar ucu ucuna yakaladığımızı anladığınızı umuyorum.


Trene yerleştiğimizde henüz yatakların açılmadığı bir saat olduğu için yemeğimizi birlikte yiyip ayrıldık ancak daha sonra ceplerimizde usb diskin olmadığını fark edince bu büyük telaş(!!!!) içinde usb'nin düştüğünü fark edip uzunca bir süre şok geçirdik. Ancak olan olmuştu. Gece çok rahat bir yolculuk geçirdik ve sabah 4 gece 5 gün sürecek İspanya'da gözlerimizi açtık.

Bir sonraki yazım "Madrid - Barselona" şeklinde devam edecek.

Umarım bu yazımı beğenmişsinizdir. Lütfen yorum bırakın.
Mutlu günler!

Yorumlar

  1. Yaaa olabilecek en kötü şeylerden biri olmuş ama olan olmuş tabii bir kere... Neyse en azından fotoğrafların bazılarını kurtarabilmişin. Benim de yapmam gereek !! Yine fena iştahlandım. Benimle beraber gelebilecek yakışıklıyı kaptıktan sonra inşallah "biz" de gideriz ^.^ Devamı için beklemedeyim (:

    YanıtlaSil
  2. Mutlaka yap kuzum! İnsanın yaşayabileceği en güzel deneyimlerden birisi. En yakın arkadaşın, kuzenin ya da kardeşin, hiç farketmez. Fırsatı yakaladığın anda gitmeye bak. Kaldıkça kalıyor sonra ;) Öperim..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar