ZEMUN, USCE SHOPPİNG CENTER VE DÖNÜŞ

Zemun'un saklı güzelliklerinden bir kilise
Her güzel şey gibi bu gezinin de son gününe geldik ve şuan bu yazıyı yazarken bile henüz bitmemiş olan geziyi gerçekten bitiriyor olma hissini yaşıyorum. Evet aradan uzun süre geçti ancak güzel hayallerle başlayan Belgrad yolculuğum birden fazla macera ile aylarca zihnimi meşgul etmeye devam etti.
Pazar girişindeki çiçekçiler.
Sabah erken saatte kalkmak zorlaşmıştı son günün sabahında. Hem gitmek istemiyor, hem de önceki günlerin yorgunluğu beni zorluyordu yataktan çıkmamam için. Ancak tüm inatlaşmaya rağmen kalktım ve giyinip dışarı çıktım. Son gün olduğu için etrafa daha anlamlı bakıyordum sanki. Baktığım her noktayı aklıma kazıyor gibiydim. Erken çıkmamın verdiği halsizlik çabucak geçsin diye kendime yolun karşısındaki Coffee Cup'tan kahvemi alıp otobüs durağına yürümeye başladım. Önceki sabah Novi Sad için tren istasyonuna gitmek için geçtiğimiz yerdeydi otobüs durakları.

Durakların az ilerisinde pazar olduğunu görüp hemen oraya gittim ve pazarı baştan aşağı gezmem 10 dakikamı aldı, küçük ancak çok düzenli bir pazardı. Çıkışa doğru kuru ürünler satılan tezgahtan kahve aldım. Türk kahvesinin Belgrad versiyonundan.
Üstü kapalı pazar soğuk Belgrad günlerinde oldukça işe yarıyor olmalı.
Otobüse binip Zemun'a gittim. Şehrin yeni bölgesi bu tarafmış. Gitme fikrini son güne bırakmamın sebebi USCE alışveriş merkezinin de o tarafta olmasıydı. İkisini de aradan çıkarmış olacaktım. Köprü üzerinden yürüyerek avm'ye gidilebiliyormuş ancak ben önce daha uzakta kalan Zemun'a gitmeyi tercih ettim. Nasıl olsa avm her türlü yorucu olacaktı. Hiç değilse doğal güzellikleri enerjim fazlayken göreyim istedim.

Zemun'da merkeze yakın bir durakta indim ve tam durağın karşısında bir Pekara vardı. Hem çok büyük tabelası hem de satılan pastane ürünleri gözümü döndürmeye yetmişti. İçeri girdiğim gibi içi kakao krema dolgulu hamurlu bir hamur işi aldım. İsmini bilmiyorum ancak her yerde bunlardan bolca göreceğinizin garantisini verebilirim.

Seçimim bundan yana oldu. Gördüğünüz yerde affetmeyin.
Yürüyerek büyük bir parkı geçtim. İçerde ağaçlardan gökyüzü görünmüyordu. Küçük bir kilise vardı parkta. Kapısından baktığımda içeride ayin yapıldığını gördüm. Camın yansımasından çektiğim fotoğraflar pek iyi çıkmadı. 
İşte o küçük kilise.
Tam geri dönmüş gidecekken içerden çıkan rahip yanıma geldi. "İçeri girmek ister misiniz?" dedi. Ben de eğer özel bir tören değilse neden olmasın dedim. Rahip güldü ve eliyle 'Gel' işareti yaptı. İçeride vaftiz töreni yapılıyormuş ancak vaftizi yapılan kişi küçük bir bebek değil yetişkin bir insandı. Etrafında ailesi ve arkadaşları olduğunu anladığım kişiler de dua edip fotoğraflarını çekiyordu. Vaftiz törenini yaklaşık 20 dakika izledim ve en son çıkarken beni içeri alan rahibe başımla selam verip çıktım. Arkamdan o da çıkmış olacak ki kapının az ilerisine kadar gitmişken arkamdan seslendi tekrar ve bu kez "Nerelisiniz?" dedi. Türkiye'den geldiğimi söyleyince çok mutlu oldu. Kendisi de uzun zaman Ege bölgesinde yaşadığını söyledi. Kendisinin Yunan olduğunu ekledi ve gülerek; "Bizler birbirimizle dost sayılırız." dedi. Sadece güldüm ve ne cevap vereceğimi bilemedim. "Buraya çok Türk geliyor, ilginizi çekiyor olmalı Sırbistan." dedi. Ben "Daha çok Belgrad." diyince bu kez de o güldü ve "Size iyi eğlenceler ve iyi yolculuklar dilerim." dedi.
İleride sağda omzunda havlu sarılı kişi başroldeydi.
Parkta bolca fotoğraf çekerek oradan ayrıldım. Küçük sokaklarda uzun uzun yürüdüm. Merkez kısmında gezen turistlere baktım ve son günüm olduğu için üzüldüğümü hissettim.
Sonbaharda gitmiş olmanın en güzel yanı kuru yaprakları bu renkte görebilmek.
Alçak katlı yapılar bir şehirde en sevdiğim şeylerden. 
Yavaştan USCE yolu görünmüştü. Duraklarda sorarak o yöne giden otobüsü buldum ve bindim. İndiğimde giriş yönü için kalabalığı takip etmem yeterli oldu. Girişten sonra kendimi hemen planlı şekilde gezmek için üst kata attım, sırasıyla tüm katları gezip en son da giriş kattan tekrar çıkıp dönecektim. Kendime saat 4'e kadar izin verdim. Yaklaşık 3 saatim vardı. Üst katta yemek yemek için birkaç dükkan olsa da kendime çabucak olsun diye Chia ve frambuazlı puding aldım ve çok büyük olan bu pudingi zar zor bitirebildim. Kesinlikle porsiyonlar her türlü büyüktü burada.
Daha sonra gezerken sonradan İtalyan bir marka olduğunu öğrendiğim Terranova isimli markadan  önceki günlerde tekini kaybettiğim eldivenlerimin yerine yeni bir çift satın aldım. Hem de bu soğuklarda güzel bir hatıra oldu.

Alışveriş merkezinin diğer katları beni biraz üzdü açıkçası. Ülkemizdeki markaların çoğu orada da vardı, üstelik Türk markalar da vardı bu bahsettiklerim içinde! Ülkemizde olmayan markalardan alışveriş hayali bir anda yok olmuştu.

Sephora'da bile yalnızca bizde olmayan Too Faced markası vardı. Dolayısıyla Anastasia Beverly Hills ya da Becca, Tarte gibi markalar olmayınca bende birşey satın almadan çıktım. Oranın Drugstore markalarından Lily'den Essie ojelerden aldım. Bir de önceki günler Bourjois markasının fondöten ve bronzer'ını almıştım. Diğer ıvır zıvırların arasında en çok bunlara sevindiğimi söylemeliyim.

USCE dönüşü eşyalarımı alıp havaalanına dönme vakti gelmişti. Valizim iyice dolmuş taşmıştı artık, Blogda fazla bahsetmedim ancak gördüğüm her yerden oraya ait çayları ve değişik atıştırmalıkları, çikolataları topluyorum ve dolayısıyla yine oldukça fazla şey almıştım.

Yol yaklaşık yarım saat kırk dakika arasında sürdü. Online Check-in yaptığım için dönüşte kuyruk oluşturan insanların arasından sıyrılıp hızlıca valizimi teslim edip bekleme salonuna çıktım. Kontrollerin en son uçağa artık çok yakınken yapılması insanı çok rahatlatıyor, sürekli elimde pasaportla dolaşma fikrinden rahatsız oluyorum. Havaalanı küçük ve oturma yerleri de son kısımda çok yetersiz olduğu için uzun süre ayakta bekledim ancak uçağa binip dönüşte karşılanacak olmanın verdiği güzel düşüncelerle dinlenmeye karar verdim.

Evet küçük bir şehir için uzun süre kaldım ancak çevresindeki şehirleri ve orada yaşayanlarla ve diğer ülkelerden gelenlerle tanışıp arkadaş olunca o şehri tam olarak anlamaya başladığımı hissediyorum. Bu gezide de benim için benzer şeyler oldu. İyisiyle kötüsüyle kendi başıma gittiğim ve kendimi en özgür hissettiğim günleri yaşamama sebep olduğu için Belgrad'ı asla unutmayacağım. Yeniden gitmek istediğim yerler arasına çoktan girdi bile!

Eğer yazımı beğendiyseniz sayfanın sol tarafındaki sekmeye tıklayıp üye olabilirsiniz. Belgrad ile ilgili diğer yazılar için blogdan önceki yazılara göz atmayı unutmayın!

Hoşçakalın!

Yorumlar

Popüler Yayınlar