BELGRAD'DA TEK BAŞINA

Özgürlüğü en derinlerde hissetmek.. Kendine yaklaşmak adım adım.. Büyük bir heyecan ve şaşkınlıkla..
İşte Belgrad gezimin özetini isteyen birine bu üç cümleyi söylerdim. Bir çok ülke ve şehir gezmiş biri olarak içlerinde beni en heyecanlandıran gezi olarak hep aklımda kalacak çünkü Belgrad. Yalnız çıktığım ilk yurt dışı seyahati olduğu için ve başka birkaç manevi nedenden ötürü yeri ayrı olacak. Aklında soru işareti olan, nasıl yaparım? diye soran herkese sadece "yapın!" derim. Yazının içeriğinde de uzunca bahsedeceğim ve dileyeceğim ki kendinizle başbaşa kalmak için kendinize vereceğiniz en güzel hediye için lütfen geç kalmayın!

2017'nin ilk yazısı aynı zamanda 2016 yılında kendim için yaptığım en güzel şeylerden biri olan Sırbistan gezimle ilgili olsun istedim. Aslında yazıyı Kasım ayında yazmıştım ancak paylaşmak yeni yıla kaldı. Bence çok da iyi oldu. Kafamda herşeyi toparladım ve gelecek yazılar için de bir plan oluşturdum.  Şimdilik size iyi okumalar..
Türkiye'den çıkış ve kendinle ilk baş başa kalma dakikaları:
Havaalanında pasaport kontrolünden geçene kadar idrak edememişim tek gidiyor olduğumu ve arkama dönüp el sallarken o an kafamın içinde yanıp sönen ışıkları tarif etmemin imkanı yok. Sadece telefona sarıldım ve "Kapıdan geçene kadar gerçek olmayacak sanmıştım." diyebildim. Gerisi uçağı bekleme ve etrafı seyretmekle geçen bir buçuk saat.. Sabah 07:40 uçağı olduğu için 04:00'ten beri ayakta olmanın verdiği yorgunluk yavaş yavaş gözlerime vuruyor ve uçağa binip koltuğuma yerleşmenin verdiği rahatlama hissi ile hafifçe gözlerimi kapatıyorum kısa bir süreliğine. 
Kahvaltı için hostesin uyandırmasıyla sağa sola bakıp halen gerçek olduğuna inanamadığım yalnızlığım karşısında tanıdık bir yüz arıyorum ancak yanımda oturan orta yaşlı Asyalı bir çiftin karısı ile gülümsüyoruz birbirimize yalnızca. Ardından kahvaltı faslı sona eriyor ve 1 saat 25 dakikalık uçuşun ardından uçak alçalıyor ve Belgrad'ın aylardır haritalardan bakarak ezberlediğim kuş bakışı halini gökyüzünden görüyorum. Neyin nerede olduğunu o an kolayca kafamda canlandırıyorum ve içimden "Amma da küçük şehirmiş!" diyorum, kendimi diğer günlerde bu sözün pişmanı edeceğimden habersiz..

 İçeri ilk girişte sizi karşılayan bir polis kalabalığını görüyorsunuz. Esas pasaport kontrolünden önce bu kontrolde Sırpların korkunç şekilde insanları azarladığını birkaç yerden okuyunca içimde bir tedirginlik oldu ister istemez ama hiçbir sorun yaşamadan ilk kontrolü geçip ülkeye giriş için pasaport kontrolüne girdim. 

Havaalanından çıkmadan önce ilk etkileşimi yaşayıp bir miktar para bozdurdum döviz bürosundan. Malum ülkenin para birimi dinar,  birçok döviz bürosu var şehirde ancak merkeze ulaşım için yeteri kadar para bozdurup çıktım havaalanından. Okuduklarıma göre şehir içindeki döviz büroları daha yüksek kurdan para bozdukları için havaalanında tüm paranızı bozdurmayın derim. 

Şehir merkezine gitmek için 72 numaralı otobüsler en çok kullanılan yöntemmiş  ancak uzun süre beklediğim halde gelmeyince A1 numaralı otobüsün de gideceğim yere yakın bir yere gideceğini öğrenip ona binmiş oldum. Gel gelelim şoförün yakın dediği mesafe 2 km çıktı! otobüste birkaç Türk daha vardı ve inip birlikte sohbet ederek Knez Mihailova caddesine doğru yürümeye başladık. Hepimiz Stari Grad bölgesinde kalıyormuşuz şansımıza. Aradığımız yere gelince güzel dileklerle vedalaştık ve ben başka bir döviz bürosundan tekrar para bozdurdum (sonradan öğrendim ki yine ben düşük kur veren bir yer bulmuşum)



Şehre ilk adaptasyon:

Öncelikle belirteyim "Here Maps" uygulaması bu gezi boyunca hayat kurtarıcı oldu diyebilirim. Offline harita olmasına rağmen neredeyse şehirdeki tüm cafe & restaurant isimleri de çıkıyor. Kalacağım yere varıp yerleştikten sonra hiç vakit kaybetmeden dışarı çıkıyorum. Kahvaltıdan beri henüz bir şey yemediğim için önceliği yemeğe vermek istiyorum ancak saat 10 suları olunca hafif bir atıştırmalık için dalıyorum sokaklara.

 Belirtmekte fayda var, Belgrad'da fırınlara "pekara" deniliyor ve aklınızın alamayacağı kadar fazla çeşit tatlı tuzlu yiyecek görünce aklınıza zor hakim olabilirsiniz. Aradığım gibi bir fırına rastlayamayınca Kalemegdan'a yaklaşmış olduğumu görüyorum ve buraya kadar gelmişken gezerek döneyim diyip Kalemegdan Park girişinden içeri giriyorum. 

Burası Belgrad'ın tarihi simgelerinden biri. Şehri savaş zamanlarında koruyan kale ve şehrin savunulmasında büyük rol oynamış birçok yapıyı da içinde barındırıyor. Sava ve Tuna nehirlerinin kesiştiği bölgeyi en tepede durup izlemek ne büyük keyif. Daha sonra tekrar gelirim düşüncesiyle şöyle bir tur atıp fotoğraflarımı çekerek etrafı gezmeye devam ediyorum. İçeride birçok heykel ve şelale de bulunuyor. Her birine hayran kalarak yürümeye devam ediyorum. Okul gezisine gelen çocukları görüp aralarına karışıyorum bir süre. Şaka bir yana Sırpların çok uzun boylu olduğunu duymuştum hep ve çocukları gerçekten uzun boylu görünüyordu ancak yetişkinler çok da ekstrem uzunlukta değillerdi bana kalırsa. 

Okul grubuyla birlikte Kalemegdan çıkışına kadar yürüdükten sonra Knez Mihailova caddesinden tekrar yürüyerek Studenski Park yakınlarında bulunan "Roggenart" isimli bir fırına girip kendime üzümlü tereyağlı harika bir çörek alıp çıkıyorum ama aklımda hala öğlen yemek istediğim etler var. Yürürken bir markete denk gelip içeri giriyorum ve kendime portakal suyu alıp oradan da çıkıyorum. Tamamıyla öğrencilik günlerinden kalan bir şekilde gördüğüm ilk şeyi almaktansa gezerek görerek yemek yemeyi tercih ediyorum burada da. Bu özgürlük öyle güzel geliyor ki..

Çöreğimi yedikten sonra sokaklarda gezerek farkında olmadan Skadarlija (Skadarska) Caddesine varıyorum ve şehrin bohem yüzüyle karşılaşıyorum. Arnavut kaldırımlı, birbirine nispet yaparcasına müşteri kapmaya çalışan lokanta çalışanları arasından sıyrılarak caddeyi bitirip ileriden karşıya geçiyorum ve sol tarafta büyük bir kilise olduğunu farkedip içeri giriyorum. Esas amacım 2. günümde yazıldığım yürüyüş grubunun buluşma yeri olan Nikola Pasic meydanını bulmak aslında. Ancak oraya gidene kadar şehrin birçok güzel kısmına da ayak basmış oluyorum. 
En sonunda saat ikiye gelirken "Drama" ismindeki lokantaya girip harika bir köfte yiyorum ve doymuş taşmak üzereyken oradan kalkıyorum. Yemeklerin porsiyonu o kadar büyük ki, içeceğinizle birlikte sipariş ettiklerinizin tamamını bitirmeniz mümkün değil. O yüzden genelde small/medium seçenekleri oluyor bazı yerlerde. Kadınlar için small tercih etmelerini önereceğim.
Yemekten mutlu mesut dönünce Nikola Pasic meydanına varıyorum. Yakınlardaki bir marketten kendime su, meyve ve birkaç atıştırmalık granola barlardan alıyorum. Sokakları gezerek geldiğim yerlerden geri dönmeye başlıyorum. Sonra bu yorgunluğun üzerine "Koffein" isimli cafede kendime bir latte ısmarlıyorum ve çilekli granola bar eşliğinde afiyetle içerek çektiğim fotoğraflara bakıyorum. Aynı zamanda bu cafeden beğendiğiniz çekirdeği satın alabiliyorsunuz. Aşağıda görselde ne çok çeşit olduğunu göreceksiniz.

Bir yandan sosyal medyadan da geri kalmamak adına Snapchat ve Instagram hesaplarıma bakıyorum tabi :)
Saat altı buçuk sularında kalkıyorum ve uyumak üzere yola çıkıyorum. Erkenden yatıp ertesi güne dinç uyanmak istiyorum..

Diğer günlerin hikayesini merak ediyorsanız yorum bırakmayı unutmayın!. 
Novi Sad'da başıma öyle ilginç şeyler geldi ki.. Tekrar görüşmek üzere. Hoşçakalın.

Yorumlar

  1. Öncelikle annen olarak seninle gurur duyuyorum.Yalnız başına bu geziyi başarıyla gerçekleştirdiğin için ayrıca tebrik ederim inşallah hep birlikte gezmek ümidiyle ��

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim bebişim :) darısı diğer ülkelerin başına.

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. nasıl keyifle okudum ezgiii😻 sen gezerken snapchat'te ben de seninle gezmiştim sanki, hatta öyle heveslenmiştim ki tek başına bir geziye çıkmaya. şimdi sen latteyi paylaşmışsın ya, orada kahvelerin bizdeki gibi çok sıcak servis edilmediğinden bahsettiğini hatırladım o derece🙈 şahane, sıcacık bir yazı olmuş iyi ki yazmışsın☺

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne tatlısın! Hatırlıyorsun yakınmalarımı :)) Ben de çok mutlu oluyorum birlikte gezmişiz gibi olunca, o enerjiyi hissetmek çok iyi geliyor yazıları yazarken de, ilgine çok teşekkürler! :*

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar