BELGRAD'DA YÜRÜYÜŞ GRUBU

İkinci güne uyanıyorum. İlk gün erkenden yatıp dinlenmiş olmanın verdiği dinçlikle hemen hazırlanıp sokağa çıkıyorum saat 9 gibi. Bugün, geziyi planladığım zaman araştırıp başvurduğum yürüyüş grubuyla buluşma günü!

İlk günün şoku ve alışma evresinden sonra bugün yaşananların kısa özetini yazıp içeriğe gireceğim ki siz de neler olduğunu şöyle bir kaba taslak bilin. Kahvaltı için gittiğim yerde kalabalık nedeniyle garson tarafından unutulup aç kalmam, yürüyüş grubunun soğuk hava nedeniyle toplanamaması ve Belgrad'da yeni arkadaşlar edinmem..

Evet ne diyordum, erkenden yürüyüş grubunun toplanacağı Nikola Pasic Meydanı 'na gitmeden önce hemen ilk iş kendime bir kahve almak oluyor. Kahvemi içerek meydana doğru yürüyorum. Bu sırada kahvem bitiyor ve meydan yakınlarında kahvaltı mekanlarından menüsü en ilgimi çekene giriyorum. Güzel bir kahvaltı ile karnımı doyurup yaklaşık üç saat sürecek yürüyüş grubu öncesinde enerji toplamak amacım. Gel gör ki plan pek de istediğim gibi işlemeyecek. 
Yürüyüş grubu diyorum sürekli ama, nedir bu yürüyüş grubu? Gideceğiniz şehir için Google'da ufak bir araştırma yapıp mesela "Belgrade walking tour" yazarak çıkan yürüyüş gruplarından size en uygun olana üyelik yapıyorsunuz. Birkaç saat içinde şehrin en turistik yerlerini gezip şehrin tarihi ve kültürü hakkında yalnız gezerken asla öğrenemeyeceğiniz türde bilgiler öğrenmenize yardımcı olacak harika bir kültür gezisi yapıyorsunuz. İşin en güzel yanı da bu turlar genellikle ücretsiz oluyor. Grubu gezdiren kişi genellikle bir üniversite öğrencisi ya da küçük bir gelir karşılığında farklı bir etkinlik yapmak isteyen kişiler oluyor. Gezi sonrasında herkes gönlünden geçen miktarı bu kişiye bahşiş gibi veriyor ve ayrılıyorsunuz. Ayrıca kalabalık gruplarda arkadaş edinme olasılığınız da çok!

Ben de kendime şu siteden bir başvuru yaptım ve gideceğim gün ile saati de yazarak başvurumu tamamladım ve detayların yazdığı çıktıyı da yanıma alarak gezi yerine gittim. Devamı birazdan..

Kahvaltı mekanına girdiğimde dikkatimi çeken ilk şey yoğun sigara kokusu oluyor. Evet bu konu hakkında çok okumuştum ama girdiğim cafelerde (önceki gün gittiğim Koffein de aynı şekildeydi) ve lokantalarada da durum bu şekilde olunca ister istemez rahatsız oluyorum. Giriş kat çok kalabalık olunca üst kata çıkıp köşede bir yere oturuyorum ve menüden ne isteyeceğimi seçiyorum ancak garson bir türlü gelmiyor.

Grubun buluşma yerine yakınım ve yaklaşık bir saat zamanım var diye çok sıkıntı yapmıyorum ama zaman geçtikçe bir rahatsızlık kaplıyor içimi. Siparişin alınması bu kadar uzun sürerse yemeğin gelmesi ve benim onu yemem için ne kadar süre geçecekti acaba? Aşağı inip garsona durumu açıklamaya çalışıyorum. O sırada cezvede (!) türk kahvesi yapıyor. Soruyorum gördüğüme inanamayarak, evet Türk kahvesi, biz çok severiz diyor ve o an yeni birşey öğreniyorum. "Sen de Türk'sün değil mi?" diyor. Bir an şaşırıyorum, menü isterken internet şifresini sormuştum ve telefonumun klavyesini gördüğü an anlamış Türk olduğumu. Dikkati karşısında biraz afallıyorum ve konuşuyoruz. Geleceğim birazdan diyor ve ben üst kata çıkıyorum ancak yine gelen giden olmayınca daha fazla zaman kaybı yaşamamak adına eşyalarımı alıp çıkıyorum dışarı. 

Köşedeki bir fırından kendime çörek ve içecek bir şeyler alıyorum. Markete girip meyve ve atıştırmalık şeyler de alıyorum istediğim gibi kahvaltı edemediğim için. Biraz sinirliyim ama aynı zamanda grupla buluşma yerine giderken de heyecanlı olduğum için umursamamaya çalışıyorum. Bir yandan Snapchat'te durumdan yakınıyorum.
Meydana geldiğimde kimseleri göremeyince köşedeki tezgahlarda kitap satanlara yaklaşıp soruyorum "Yürüyüş grubuna katıldım acaba nerede olabilirler?" diye. Toplanma yeri orası olduğu için birbirlerini tanıyor olsa gerek ki uzaktaki birini işaret ediyor. Gidip soruyorum adama ve evet doğru yerdeyim. Ama hava soğuk diye başlayamıyoruz. En az 5 kişi olmalıymış başlamak için. Rehber bana üzüldüğünü ve bunun için şehirdeki bar ve lokantalarda kullanabileceğim indirim kuponlarını veriyor.

Ertesi akşam bir barda müzik yapacaklarını, gittiğim takdirde indirim alabileceğimi söyleyip başka bir kupon daha veriyor. Saat ikide başka bir grup olacak o daha kalabalık olabilir diyip onların yerini tarif ederken orta yaşlarda karı-koca iki kişi yaklaşıyor bize. Onlar da gezi için gelmişler. Rehber biraz düşünüyor ve bizi dağıtmaya üzüleceğini söyleyip tamam başlıyoruz diyor. Çok seviniyorum tabi. Tam yürümeye başlarken ufak tefek yaşlı bir kadın da yaklaşıyor bize ve katılmak istediğini söylüyor. İyice seviniyoruz tabi kalabalıklaştık diye.

Aslında gezide az kişi olması çok iyi oldu diyebilirim çünkü birebir rehberle konuşma şansınız çok daha yüksek oluyor ve dikkatinizi dağıtacak kadar kişi olmadığı için de rehberi rahatça dinleyebiliyorsunuz. Geziye Parlamento binasından başlıyoruz ve Sırbistan'ın tarihi hakkında da bilgi vermeye başlıyor rehberimiz. İsminin Nemanja olduğunu söylüyor kendisine rahat hitap edelim diye. 
Parlamento binasının ardından yakınlardaki devlet başkanlığı binasına yaklaşıyoruz. Bina önündeki askerlerin görev değişim zamanına denk geldiğimiz için bu güzel ana tanıklık ediyoruz. Renkli üniformalar eşliğinde silah ve görev teslimi yapıp yerlerine geçiyorlar. Daha sonra ülkenin dili ve alfabesi için büyük çabalar sarfeden ve Sırp Kiril Alfabesini icat eden dilbilimci Vuk Stefanovic Karadzic hakkında bol bilgi verdi. 
Bu dilin kendilerinin eğitiminde ne denli önemli olduğunu, yalnız kiril alfabesi bilen kişilerin diğer dilleri öğrenmede güçlük çektiğini ancak Sırp Kiril Alfabesini bilen kişilerin diğer dillere adaptasyonunun daha fazla olduğunu anlattı. 

Ardından şehrin önemli noktalarından olan Bohemian Skadarlija (Skadarska) caddesine götürdü bizi. Orada da detaylı bilgiler vererek caddenin çıkışından bizi şehrin en lüks bölgesi olarak geçen ve ünlü yazarların ve devlet adamlarının oturduğu bölgeye götürdü. 
Hatta buluştuğumuz meydan olan Nikola Pasic'e adını veren siyasetçinin evini de gösterdi. O taraftaki lokantaların biraz daha pahalı olduğunu ve kentin zengin kesiminin burada yaşadığını söyledi. (Ertesi sabah o bölgede harika bir kahvaltı mekanı keşfettim, gelecek yazıda anlatacağım)
O bölgeyi gezdikten ve önemli tarihi bilgileri edindikten sonra da Cumhuriyet meydanına doğru yola çıktık. Meydandaki at heykelinin altında yer alan figürlerin osmanlı devletini simgelediğini ve bu meydanın aslında şehrin buluşma mekanı olduğunu, gençlerin, grupların her zaman burada buluştuğunu anlattı. Zaten o meydan Knez Mihailova caddesinin başlangıcı olduğu için tüm caddeyi de gezerek caddenin kuzeyinde kalan Kalemegdan'a doğru yola çıktık. 

Benim kaldığım yer de zaten Knez Mihailova caddesinde olduğu için az çok burayı biliyorum. Rehberin dediğine göre bu bölge üniversite bölgesiymiş, cadde üzerinde Felsefe fakültesi, Din Bilimleri Fakültesi ve Fen Edebiyat Bölümünün burada yer aldığını, bu sebeple de çok sayıda kitapçı ve kırtasiye olduğunu anlattı. Ardından Belgrad'ın bulunduğu alanın Vinca kültürünün doğduğu yer olmasıyla ilgili tarihi bilgileri verdikten sonra Vinca kültüründen kalan eserlerin sergilendiği bir dükkana götürdü bizi. Parçalar ne kadar az da olsa bu uygarlığa ait kalıntıları görmek çok güzel oldu. Tek gezdiğimde onların nerede olduğunu bile bilmeden dönecektim ne de olsa. 
Ardından Kalemegdan gezisine başladık ve burası ile ilgili harika hikayeler ve tarihi olayların nasıl yaşandığını gözümüzde canlandıracak kadar harika anlatımıyla hepimiz rehberimize hayran kaldık. 
Kalemegdan Tuna ve Sava nehirlerini birleştiren yerde olduğu için aynı zamanda tarihi anlamda da değerli bir konuma sahip. Bu konumu nedeniyle de o dönemlerde nehrin karşı tarafında bulunan devletler savaş zamanlarında kalenin eteklerine kadar geliyorlar ve asker tarafından püskürtülüyormuş. Hatta savaş zamanlarında gece gündüz sürekli olarak çalan bu şarkı ile de insanların psikolojisi zayıflatılmaya çalışılıyormuş. Bir de buradan dinleyebilirsiniz 

Savaş Dönemlerinde çok önemli olan Kalemegdan savaşlar sonrasında da önemimi korumuş ve Belgrad'ın tarihi simgelerinden biri haline gelmiş. İçeride çok sayıda müze ve büyük bir park yer alıyor. Burayı gezmek birkaç saatinizi alabilir. Hem de harika fotoğraflar çıkıyor benden söylemesi. 
Burada kısa olmasa da aslında özet geçerek anlattığım gezi sonunda birkaç yer daha gezip varış noktasına gelip vedalaşıyoruz.

Çok acıktığım için Knez Mihailova caddesi üstünde bir ara sokakta harika bir hamburgerci bulup kendime güzel bir menü yapıyorum ve yemeğimi yedikten sonra dinlenmeye gidiyorum.
O gün Türk olduğunu sonradan öğrendiğim bir arkadaş da buluyorum. Sonradan dememin sebebi ilk başta ikimizin de birbirimizle İngilizce konuşması. Tabi ilk gün dışında gördüğüm ilk Türk olunca biraz sohbet ediyoruz. 

Gündüz karnımı güzelce doyurunca akşam yemeğinde canım  pek bir şey istemediği için marketten önceden aldığım atıştırmalıklarla ve meyveyle akşamı geçiştiriyorum. Gündüz çok yürüdüğüm için erken uyumak istiyorum ama saat çok erken olunca hazırlanıp yine çıkıyorum ve kendime güzel bir cafe bulup birkaç saat orada kahve içip kitap okuyorum. Ertesi gün arkadaşımla sabah erkenden kahvaltı etmek için oranın ünlü kahvaltı ve cafe mekanlarından biri olan "Red Bread"e gitmek üzere sözleşiyoruz.

İkinci günü de bu şekilde bitiriyorum. Ertesi benim için şehrin güneyini keşfetme günü olacak. Burada Sırbistan tarih müzesine, Rus Ortadoks kilisesine, Meşhur Pljeskavica'dan yemeye, Nikola Tesla Müzesine, Aziz Sava Katedraline gidiyorum ve dönüşte de alışveriş yapıp kendime ilk kez orada gördüğüm çikolatalı patlamış mısırdan alarak dönüyorum. Akşam da önce Japonyalı bir arkadaşımla güzel bir sohbet edip kahve içmeye gidiyoruz ve ardından Nemanja'yı izlemek için arkadaşıyla müzik yaptığı bara gidiyoruz.

Yazımı beğendiyseniz düşüncelerinizi yorum bırakmayı unutmayın. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşçakalın!

Yorumlar

  1. İlk yazından itibaren büyük heyecanla devamını bekliyorum! <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok mutlu oldum heyecanımı paylaştığın için! Ben de bir sonraki yazıyı yazarken, yanlış bilgi vermemek adına aklımdakilerin doğruluğunu araştırırken çok mutlu oluyorum :*

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar