MÜZELER VE MEŞHUR PLJESKAVİCA GÜNÜ

Tatildeyken zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlamıyorsun. Daha yeni gelmiştim derken bir bakmışsın üçüncü gün olmuş. Hızla geçen ama bir o kadar da aklıma kazınan iki günün ardından bugün şehrin güney-doğu kısmına doğru yola çıkıyorum.
 Kısaca bu yazıda neler olacak?..
"Red Bread"de kahvaltı,
Sırbistan Tarih Müzesi,
St. Mark's Kilisesi
Rus Ortadoks Kilisesi
Meşhur köfte Pljeskavica,
Tesla Müzesi,
Aziz Sava Katedrali,
Kafede sohbet
ve canlı Sırp Müziklerini dinleme..

Önceki yazıda belirttiğim gibi ilk iş kahvaltıya gitmek oldu. 'Here Maps' uygulamasından yolu bulmaya çalışırken biraz kaybolsak da çabucak bulduk Red Bread'i. Burası şehrin elit kesiminin yaşadığı kısımda kalıyor ancak bakmayın siz böyle söylediğime, Belgrad o kadar ucuz bir şehir ki, lüks restoran diye ismi geçen yerler bile bizim ülkemizde ortalama lokanta fiyatlarına tekabül ediyor neredeyse. Bu sebeple eğer Sırbistan'ın herhangi bir şehrine gidecekseniz doyasıya yemek yiyin. Hem yemekleri çok lezzetli hem de ucuz, daha ne olsun. 
Menülerde genellikle small ve medium seçenekleri oluyor. Ben small seçenekten sipariş verdim kahvaltımı. Eğer medium seçseydim bu sandviçten iki tane gelecekti ve bitirmem mümkün değil tabii ki. Seçtiğim şeyden çok memnun kalıyorum burada yediğim herşeyde olduğu gibi. Sandviçin yanında cips de geliyor. Bir de ayılmak için americano sipariş ettim ama nerdeyse espresso boyutunda gelince yanlış geldiğini düşündüm. "Burada böyle oluyor." dedi garson, normalde biz en az o bardağın iki katını içmeye alışık olunca baya bir şaşırıyorum.



Son derece doymuş şekilde kalkıyoruz. Ben etek giymiştim o gün ama fazla gezeceğimi düşünerek değiştirmeye gidiyorum. Arkadaşım da başka biriyle bugün Novi Sad'a gideceklerini söylüyor, daha sonra yorumlarını dinlerim diyorum ve akşam canlı müzik dinlemek için buluşmak üzere ayrılıyoruz.

Üzerimi değiştirdikten sonra ilk iş kestirme yoldan (artık kestirme sokaklar keşfetmişim düşünün) Sırbistan Tarih Müzesi'ne gitmeye çalışıyorum ama meydanlar çok kalabalık, Cumhuriyet Meydanı'na konser standı kuruluyor. Bugün ve ertesi günün onlar için bayram günü olduğunu öğreniyorum. Pek bahsetmedim ama aslında diğer günler buz gibi olan hava bugün oldukça sıcak geliyor, sıcak derken de ince bomber ceketim ve kazağım yetiyor yani.

Sırbistan Tarih Müzesine gelip biletimi alıyorum. İçeride iki tane sergi olduğunu söylüyor gişedeki çocuk. Sergiler Aziz Sava Nemanja ve Sırp-Amerikan bilim adamı Mihajlo Pupin ile ilgiliymiş. Yürüyüş grubunda hakkında çok şey anlatılan Mihajlo Pupin'in bizzat icatlarını görecek olmak mutlu ediyor en çok. İki sergi hakkında kısa bilgi almak isteyenler için burada bir yazı var.

Başlıyorum gezmeye ve önce alt kattaki Saint Sava Nemanja'nın hayatı ve o tarih döneminde yaşananları anlatan kulaklığı takıp yazıları ve resimleri takip ediyorum.

Ardından Mihajlo Pupin ile ilgili kısma geçiyorum. Aslında burada çektiğim uzun bir video vardı ancak buraya ekleyemiyorum.Merak edenler için serginin fotoğraflarını içeren  bu yazıyı ekliyorum. 

İnteraktif bir sergi olduğu için sizin katılımınızı bekleyen bazı bölümler vardı. Mesela röntgen makinesine girip temsili olarak iskeletinizi gösteren bir oda, üzerine çıkınca karşı duvarda bulunan özgürlük anıtını hareket ettiren bir platform, siz yanından geçerken çalan ankesörlü bir telefon ve açtığınızda Mihajlo Pupin'in size merhaba demesiyle önünüzdeki duvarda konuşma sesinizin frekanslarının hareket ettiği bir bölüm. Ardından oturduğunuz salıncakta sallanırken gökyüzünün ileri geri hareket ettiğini gösteren bir karanlık oda...Bu yazıda o salıncağı görebilir ve daha fazla detay alabilirsiniz.
Bu fotoğrafı ben çektim ancak içerisi çok karanlık olduğu için gece modunda netlik oldukça düşmüş. 
İşte o ankesörlü telefon
Gelen ses dalgaları buradaki iki direk arasında hareket ediyor.
Müzeden çıkınca havanın grileştiğini ve tekrar buz kestiğini görüp şok oluyorum ama artık ince giymişim bir kere.Parlamento binasının önünden geçerken fotoğraf çekmeyi ihmal etmiyorum tabi. Rüzgardan saçlarım uçuşuyor ama pek dert etmemişim yine. Devam edip Tasmajdan'a (Taş Meydan) kadar yürüyüp St. Mark's kilisesine gidiyorum. Burası oldukça büyük ve gösterişli, hemen yanında Rus Ortadoks kilisesi yer alıyor. 

Kiliseler sonrası iyice acıkıp artık haritada da yakınlarda görünen ve Belgrad'da meşhur olan Pljeskavica yapan küçük dükkana gitmek üzere yıla çıkıyorum. Yakın derken haritada 1.5 km'lik mesafede olduğunu görüyorum ve bu sırada zaten yaklaşık beş dakikadır yürüyordum. Ancak hiçbir güç beni onu yemekten alıkoyamaz diye düşünüp devam ediyorum ve zafer! 


Dükkan dediğim yer minicik ve çok eski bir kulübe gibi aslında. Köfteleri yapan amca video çekerken bir yandan konuşunca "Türk müsün?" diyor.  Herkes nasıl biliyor bunu diye iç geçirirken "Evet." diyorum. "Konuşmandan anladım üstelik Türkiye'den çok kişi geliyor buraya." diyor. Siparişimi verirken beni içeri çağırıyor ve köfteleriyle gurur pozu vermeyi de ihmal etmiyor. 
Övüldüğü kadar varmış, yediğim en lezzetli et kendisi oldu şimdiye kadar. Kızlar pek sevmez ama içine doldurduğu bol soğan bir de yakışmış  ki köfteye sormayın gitsin.(Şimdi bile ağzım sulandı)
İleride gidecek olursanız adresini şuraya iliştireyim, belki bakarsınız gitmeden, lazım olur. Ben burayı Löplöpçülerin blogundan öğrenmiştim. Onlar da bu köfteleri Balkanların en iyisi ilan etmiş.
Dükkanın ismi Prava Pljeskavica adresi de; Cvijiceva 36, Lokal 1.

Yemekten sonra Nikola Tesla müzesine gidiyorum ve saat 16.00 grubuna katılmak için yetiştiğimi söylüyorlar, yaklaşık 45-50 dk sürüyormuş videoları izleyip deneylere katılmak. Saat gelince Tesla'nn hayatını anlatan 15 dk'lık belgeseli izliyoruz. Kendisine zaten bir hayranlığım vardı ve böylece ikiye katlanıyor. Ardından en merak ettiğim deney olan Tesla Bobini'yle yapılan deneye geçiliyor. Burada elinize ince ve oldukça uzun ampullerden veriyorlar ve bu ampuller herhangi bir kabloyla bir yere bağlı değiller. Üç sefer ampullerden gelen bu akım tüm bedeninizden geçerek ayaklarınızdan çıkıp toprağa gidiyor. Deneye katılımcı seçerken beni seçecekler diye düşünüp korkmadım desem yalan olur, herkes seçildi ve "Son bir kişi kaldı, katılmak isteyen yok mu?" dediklerinde kendime inanamayarak öne çıktım.

Solda kalan etrafı yuvarlak demirle çevrili alet Tesla Bobini, insanlar etrafında toplanıyor deney  için



Tesla'nın oturup portresini yaptırdığı tek resim

Deneyi yaparken iki elimizle ampulü tuttuğumuz için fotoğraf çekemedim ne yazık ki, ancak harika bir deneyim olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Yaklaşık 5 dakika kadar kalbimin ritminin bozulduğunu sandım (belki de psikolojikti) ama sonradan geçti ve Tesla'nın şahsi eşyalarının olduğu kısmı gezmeye başladık ve en son da sürpriz olarak Tesla'nın kendisiyle tanışıyorsunuz. Ama külleriyle! 

Müzeden çıkıp Aziz Sava Katedraline doğru gitmeye çalışırken yolumu kaybedince birinden yardım istedim ve o kişi ingilizce bilmeyince yoldan geçen başka bir kadını çevirip İngilizce biliyorsa benimle konuşmasını ve derdimi ona anlatmamı işaretlerle anlattı. O an en ufak bir hareketi bile anlar durumda oluyorsunuz. Kadın beni götürmeyi teklif etti kendisi de o yöne gidiyormuş. Başladık yürümeye ve iyice yaklaşınca ayrılıp kendi başıma devam ettim . 

Aziz Sava Katedrali'nin içi tadilattaydı ve pek içler açıcı bir görüntüsü yoktu ama dışarıdan görünce heybetine inanamıyor insan. Beni bu şekilde etkileyen diğer iki yapı da Floransa'daki Duomo (Santa Maria Del Fiore) ve Viyana'daki Aziz Stefan Katedrali (Stephansdom)olmuştu.

Buradan sonra geri dönüp akşam için hazırlanmam gerekti. Giderken yolda Çikolatalı patlamış mısır alıp öyle gittim. Tadı enfes bişey, görürseniz mutlaka deneyin. Hızlıca duşa girip saçımı makyajımı yaptım ve o sırada yeni tanıştığım Japon arkadaşımla kahve içmek için önceki gün take-away kahve alıp daha sonra mutlaka oturmaya da gitmek istediğim "Coffee Cup"a gittik, Bu sırada akşam yemeği saati çoktan geçmişti ancak gündüz sağlam doyunca yine geçiştirdim akşamı. Güzel kahvenin yanında koca bir sürahi neneli ve limonlu su da geldi ve camın önündeki masada sohbet etmeye başladık. Yaklaşık 1.5 saat sonra Türk arkadaşım yanımıza geldi ve birlikte saat 22.00'da başlayacak olan konsere biraz geç kalarak gittik. 

Konser başlamıştı biz gittiğimizde ve fazla kalabalık olmayan barda önlere oturup müziği dinledik. Meşhur Rakija'nın kayısılı olanından içtik ve güzel vakit geçirdik. Nemanja beni görünce oldukça sevindi. Geleceğimi tahmin etmemiş sanırım. Bize de değişiklik oldu aslında bu davet. Geç saatte geri dönüp ertesi gün hiç planımda olmayan bişeyi gerçekleştirmek üzere uyudum..

Yazıyı beğendiyseniz bloga üye olmayı unutmayın. Yorumlarınızı bekliyorum.
Gelecek yazıda NoviSad'dan bahsedeceğim.. Novi Sad hem çok güzel hem de ingilizce bilen insan sayısının azlığı ile beni şaşırtan bir  şehir oldu. Gelecek yazıda görüşmek üzere. Hoşçakalın.!

Yorumlar

Popüler Yayınlar