"INTERRAIL VE AVRUPA MACERAM" | #6 MADRİD GÜNLÜĞÜ

Uzuuun Interrail paylaşımı arasından sonra  herkese merhaba!

Interrail yazılarıma oldukça uzun bir süredir ara vermiştim. Çünkü bu yazıları yazarken gerçek bir konsantrasyon ve dikkat etmem gereken içeriklerden yazmaya çalıştığım için her an oturup yazabilecek fırsatı yakalayamadım doğrusu. Elime geçen ilk rahat zamanda da daha fazla geciktirmeden yazmak istedim, biliyorum ki yaz sezonu açıldı, birçok kişi Interrail'e gidecek hala mail ve sorular almaya devam ettiğim için hemen bu yazıyı sıkıştırmak istedim. Zaten bu yazıdan sonra da Roma-Floransa-Venedik yazısı ile gezi içerikleri bitmiş olacak, bilmeniz gereken detayları içeren son yazıyı da hemen ardından yazmaya çalışacağım.

Bu uzun girişten sonra hemen Madrid Turuna başlayalım.

Paris'ten yataklı gece treni ile geldiğimiz için sabah erken saatte Madrid Puerta de Atocha tren istasyonuna vardık. Trenden iner inmez şehir merkezindeki kalacağımız hostel'ı aramaya başladık.
Bulduğumuz  hostel Puerta del sol meydanına (İspanyolca: Güneşin Kapısı) yakın mesafede bir yerdeki plaza binasındaydı. Puerta del Sol'un Madrid'in en ünlü meydabı ve merkezinde yer alması hem ulaşım, hem de tarihi yerler açısından büyük kolaylık sağlıyor. Zaten ulaşımın kolay olduğu bir yerden bulacağınız hostel'lar size gezi aşamasında oldukça zaman kazandıracaktır.

Bu sebeple sabah saatlerinde check-in'mizi yaptırıp kısa süre içinde şehri gezmeye başlama fırsatımız oldu. 
İlk önce hostel'a yakın olan yerlerde yürüyerek şehrin gezilecek yerlerini araştırmaya giriştik. Ardından Puerto del Sol kısmını 2. güne bırakıp Madrid Kraliyet Sarayına gittik, mimarisi çok güzel ve çok büyük bir saray olduğunu söyleyebilirim. Ardından saray yolu boyunca yürüdük ve çimlere uzanıp dinlendik. Yurt dışında bu çimlere uzanma lüksünün keyfini çıkarmayı unutmayın.
Ardından görmeyi çok istediğim yerlerden olan Prado müzesine gittik. Orada 1-2 saat kadar gezip müze kafesinde güzel bir yemek yedik. Oradan annemin çok sevdiğim bir arkadaşına güzel bir tablonun minyatür çizimini almıştım hediye olarak. 
Müzeden çıkınca biraz yorgun bir şekilde Madrid şehir merkezini gezmeye başladık. Siz de akşam üstü Madrid'in işlek caddelerinde kendinizi kaybedin, değişik kostümler satan dükkanları gezmekten çekinmeyin. Turistlere yoğun ilgi gösterilen şehirlerden bir diğeri de Madrid. İlk gün muhtemelen yol yorgunu olacağınız için çok uzak yerlere gitmenizi önermem, akşam gece yarısını çok geçmeden uyur dinlenirseniz ertesi günü daha verimli geçireceğinize eminim.Akşam hostel'a dönerken ertesi sabah için kahvaltılık ürünler almanız işinizi kolaylaştıracaktır. 
2. gün : Uyanıp güzel bir kahvaltı hazırladık kendimize. Hostel'ların mutfağını kullanmaktan çekinmeyin. Biz kendimize omlet yapmıştık ve güzel bir kahvaltı ile karnımızı doyurup hostel'a yakın mesafedeki  Puerta del Sol meydanına gittik, bu meydanda bir çok kafe, restoren, otel, bar mevcut, hem insanlarla sosyalleşip hem de turistik gezinin önemli yerlerinden biri olan Puerta del Sol'de vakit geçirmeyi sakın atlamayın. 


Çilek ağacından ot yiyen ayı (El Oso y El Madrano) heykelinin fotoğrafını da mutlaka çekin.
Puerta del Sol'da büyük de bir Sephora bulunuyor, ben oradayken Sephora'dan birkaç parça şey almıştım, Vücut losyonu, göz kalemi bir de far. Döndükten sonra çok hoşuna gidiyor insanın kendisine birşeyler alarak döndüğü için. 
Zaten meydan oldukça geniş ve kalabalık olduğu için ilginizi çekecek bir dükkan mutlaka bulacaksınız. Etnik oyuncaklar ya da eşarp satan mağazalar, hediyelik eşya dükkanları ve daha bir çok farklı ürün satan yerleri gezerken sokak sanatçılarını izlemeyi unutmayın. Birden çok çeşitli şekilde kostümler giyerek adeta kısa birer gösteri sunuyorlar. 

Oradan sonra Plaza Mayor'a gittik. Zaten Puerta del Sol'e yürüme mesafesinde olduğu için kolaylıkla bulunuyor. Meydan, III. Felipe döneminde açılmıştır, meydanın ortasında Felipe'nin heykeli de var.

Bu meydanı çevreleyen binaların balkonları oldukça dikkat çekiyor, burası  eskiden devlet kutlamaları, oyunlar ve boğa güreşleri için kullanılıyormuş ve 50.000 kişi kapasiteye sahip çok büyük bir alan. Burası en turistik mekanların başında geldiği için restoranlar biraz pahalı olabilir ancak bir cafede oturup etrafı seyretmenin keyfi de çok başka :)

Güzel bir öğlen yemeği için Plaza Mayor'un dışında da çok fazla kültüre ait lokanta bulabilirsiniz. Damak zevkinize uygun bir yerde güzel bir öğün yemenin keyfini çıkarın.
Biz ikinci gün esasen ünlü boğa güreşlerinin yapıldığı Plaza de Toros de Las Ventas'a gitmeye karar verdik. Tüm bu meydan gezilerinden sonra oraya gitmek için yerden metroyu kullanmamız gerekiyordu, bunun için metro bileti almaya karar verdik ancak Madrid'de gideceğiniz yön ve bineceğiniz ulaşım aracının adını bilmeniz çok önemli. Yani bizde jeton aldığınızda metroya da tramvaya da binebilirken orada metronun yönlerinin bile değişik biletleri var. Bu sebeple yanlış bilet alırsanız bizim gibi ekstradan 17€ ödemeniz gerekebilir.

Biz sol durağından 7-8 durak ötedeki Plaza de Toros'a metroyla gittik. Zaten Ventas durağında indiğinizde çok yürümeden devasa yapıyı görüyorsunuz. 




Burası boğa güreşinin doğduğu yer olduğu için İspanyollar için çok önemli bir yapı. Kapasitesi 25.000 kişi olsa da oturma yerleri 10 farklı şekilde ayrılmış ve boğa güreşleri sırasında bu şekilde bilet fiyatları da değişiyormuş.
Plaza de Toros yakınlarında uygun fiyatlı hediyelik eşya satan dükkanlar mevcut. Önerim diğer yerlere çok fazla kapılmadan bu güzergah üzerinden bir yerden hediyeliklerinizi almanız. Ancak diğer dükkanlarda görmediğiniz çok çeşitte ürünle karşılaşıp saatlerce dükkandan çıkmama riskiniz de var :)
Plaza de Toros önünde hatıra fotoğrafları çektikten sonra yürüyerek uzun bir caddeye çıkacaksınız. Yaklaşık 4 metro durağı kadar yol yürüyerek O caddenin devamında İspanyolların sembolik şehir kapısı (Puerta de Alcala) var. Paris'teki Arc de Triomphe kadar şaşalı olmasa da yapıldığı dönemde Avrupa'nın en büyük kapısı olarak ün kazanmıştır. Ama kendince bir güzelliği de yok değil. Yakınlarda bulunan cafelerde akşam üstü yorgunluk kahvenizi içip dinlenebilirsiniz.
Eğer Madrid'de daha uzun süre kalacaksanız size şehrin çok da ünlü olmayan yerlerine gitmenizi öneririm. Çünkü keşfedilecek çok fazla güzel yer olduğunu göreceksiniz. 
İkinci akşam yemeği olarak dönğş yolunda karşımıza çıkan Wok to Walk'ta noodle yemeyi tercih ettik. Amsterdam'da keşfettiğimiz bu mekan hangi ülkede karşımıza çıksa buradan yedik. Yemeği yiyip marketten alacaklarımızı aldıktan sonra hostel'a dönüp valizleri topladık ve ertesi sabah yola çıkmak üzere derin bir uykuya daldık.

Önemli not: Madrid'de çeşme suları içilebiliyormuş, ben her ne kadar tercih etmesem de içmekte mahsur görmeyecekler için bu bilgiyi vermek istedim. 
Bir sonraki yazım Barselona hakkında olacak. Yakın zamanda görüşmek üzere. 
Instagram: ezgiyldrmo

Yorumlar

Popüler Yayınlar