"INTERRAIL VE AVRUPA MACERAM" | #4 BERLİN - AMSTERDAM GÜNLÜĞÜ

Merhaba! Interrail günlüklerimde Berlin ve Amsterdam'dan bahsedeceğim bugün sizlere.

Son yazımda Viyana ve Prag'dan bahsetmiştim. Toplamda 5 gün geçirmiş olduk ve 1 sefer gece treni kullandık Venedik'ten Viyana'ya geçerken. ilk iki yazı için buraya ve buraya tıklayın.

Sabah erken saatte trenle Berlin'e geçtik Prag'dan. Ve yine her zamanki gibi ilk iş turist info'dan harita almakla başladık işe uzunca bir kuyruk beklemenin ardından. Ardından tren istasyonuna indik ancak yanlış istasyona gitmişiz. Berlin'de tren, metro ve tramvay hatları çok gelişmiş düzeyde. U-Bahn adı altında birden çok hattan oluşan raylı sistemi mevcut olan bir şehir. Tabiki ilk etapta kavramak biraz zaman aldı çünkü bizdeki gibi aktarma ile tramvaydan metroya geçiş duraklarını anlamak kolay olmadı, istasyonlar arası mesafeler dolayısıyla. Elbette turist olmanın getirdiği bilgisizliği de unutmamak gerek, bizler nasıl İstanbul'da aktarmanın kurtları olduysak Berlin'de yaşayan bir vatandaş da 2 kez düşünmeksizin kullanıyordur bu hatları.

Sırada dil sorunu vardı çünkü İngilizce bilen birilerini bulmak Berlin'de de kolay olmadı. Şansa Türk bir bayan gidilecek adresi tarif etti de gidebildik. Aksi takdirde 1 gece kalacağımız şehirde günün yarısını hostel'ı arayarak geçirebilirdik. Şehir merkezinden uzakta bir yerde kalıyordu hostel.
Önce Alexanderplatz'a ordan Antonplatz'a geçerek hostel'a vardık sonunda.

Lucia Maria isimli resepsiyonist kızla sohbet ederek odaya girişi yaptık, giysilerimizi yıkayabileceğimizi söylediği için hemen ne varsa yıkamaya indirdik ve ben beyaz kapri pantolon ve beyaz tişörtle Berlin sokaklarında dolaşmaya hazırdım.

Ardından postane aradık ancak cumartesi olması dolayısıyla yine kapalı olduğunu anladık. Daha sonra hostel'a yakın bir yerde dönerci bulduk ve sohbet ederek karnımızı doyurduk. Ardından Netto diye bir market bulup ihtiyaçlarımızı alıp hostel'a döndük. Odamızda kalan Jacob isimli bir çocukla ve bir Asyalı erkek diğeri Yeni Zellandalı bir kızla tanıştık. O gece "Pub Crawl" denen aktiviteye katılma kararı aldık hep birlikte.

Pub Crawl denilen olayı Google'da aratarak detaylıca öğrenebilirsiniz ancak kısaca, başlangıçta olayı düzenleyen kişiye bir miktar para verip (o gün kişi başı 10 Euro ödedik) 4-5 bar gezerek yapılan aktivite. İlk barda biralar ve shotlar ücretsizdi. Diğer barlarda da tepsiler içinde shotlar geçiyordu önünüzden ve isteyen alıyordu.

Biz "Yesterday" isimli bardan başladık toplanma yeri olarak. Bu bar 70'ler 80'ler tarzında bir bardı. Benim fotoğraflarım kaybolduğu için makineden kurtardığım birkaç fotoğrafla birlikte sizin için bulduğum gezmiş olduğumuz barların görsellerini ekleyeceğim.
1-Yesterday


2-Last Cathedral (Gotik Bar)

Bembeyaz giysilerimle gotik bara nasıl uyum sağlamışım :D

3. olarak rock bara gittik ancak elimde fotoğrafı yok ne yazık ki.
4.Druide (Absinth Bar)
5. ve son durak olan bar disko şeklindeymiş ancak ona gidemeden hostel'a geri döndük. Ertesi gün hostel'dan çıkış yaptık ancak eşyaları resepsiyonda bırakıp gün boyunca şehri gezdik. Brandenburg kapısına gittik.

 Berlin duvarının kalıntılarına sanatçıların yaptığı grafitilere baktık ve hediyelik eşyalar alarak Tv kulesine yakın bir yere gittik, sokak dansı yapanları izledik ardından şehir merkezinde gezindik. Çoğu hediyelik eşya dükkanında berlin duvarının küçük parçaları satılıyordu.

23.37 treniyle Amsterdam'a geçmek üzere hostel'dan eşyaları alıp tren istasyonuna geçtik. Metroda yer altında noodle yapan bir dükkandan noodle alıp yolculuk öncesi karnımızı doyurduk ve trende zar zor yer bulup eşyalatı yerleştirip yolculuğa başladık.

AMSTERDAM

Sabah 9-10 gibi Amsterdam Cenraal'e indik. Ama hava buz gibiydi. Haritayı alıp metroyla Hotel Princess'e vardık. Ancak girişimiz daha gaç saatte yapılacağı için valizleri bırakıp dolaşmaya çıktık. Kasserstasse'de birşeyler yiyip bolca yağmurda ıslanarak girişimizi yapmak üzere otele döndük. Market bulup birkaç şey aldık, onları da bırakıp Van Gogh müzesinin yolunu tuttuk.  Van Gogh küçüklüğünden beri kulağına olan takıntısıyla bilinen bir ressammış, kendisini çizdiği resimlerinde tek kulağı görünmüyor. Bu takıntısı sebebiyle kesin olmamakla birlikte çok sarhoş olduğu bir gün kulağını kestiği söyleniyor. Ancak bazı kaynaklarda o dönemde rakibi olan eski dostu Paul Gauguin tarafından kulağının kesildiği iddiası da var. 


 Bu müzeden ve resimlerin geçirdiği değişimlerden çok etkilendiğimi söylemeliyim. Kalabalık nedeniyle dolaşmak uzun sürse de değdiğine inanıyorum.  Çıkışta museum shop'tan ressamın "Sunflowers" tablosunun kolyesini anneme aldım. kendime de tablonun minik replika şeklinde kağıtlara basılmış halinden aldım.
O akşam 8.30 gibi erken bir saatte uyudum. Bu arada bu otel 2 yıldızlıydı ve odalar kızlar/erkekler şeklinde ayrılmıştı. Ben 3 farklı kızla aynı odada kaldım ve ranzanın üst kısmı bana düştü. 
Yorgunluk sebebiyle ses yapan olsa da duymuyor, rahatsız olmuyordum. Zaten tatlı oda arkadaşlarım da oldukça saygılıydılar çok gürültü yapan olmadı. 

Ertesi sabah 8 gibi kahvaltıya kalktık. Otelde kaldığımız için kahvaltılar oda ücretlerine dahildi. Kahvaltıdan sonra tramvayla Dam meydanına geldik. "Madame Tussaud" müzesine girdik. Heykellerin çoğu harikaydı ancak benim benzetemediğim birkaç kişi de yok değildi. Ancak Obama'nın heykeli çok çok gerçekçi olmuştu. 

Ordan da çıkıp şekerlemeci dükkanlarından şekerleme aldık ve kanal kenarından yürüyerek Anne Frank House'a gittik ancak o kadar uzun bir kuyruk vardı ki beklemeyi göze alamadık. Anne Frank'ın hayatı gerçekten çok etkileyici. Araştırmanızı tavsiye ederim.

Onun yakınlarındaki Nieuwe Kerk kilisesine gittik. Kilisenin isminin anlamı New Church. Şehir yangınında tahrip olup neredeyse çökme durumuna gelen kilise Gothic tarzda yeniden restore edilmiş. Kilise, meydanın ortasında görkemli bir şekilde yüzyıllardır duruyor. Şimdilerde sergilere ev sahipliği yapıyor.

 Ardından yemek yedik ve otele dönüp duşa alıp akşam için hazırlandık. Gece Red Light District'e gittik. Yine yağmura yakalandık ve gece 2.30 gibi otele dönüp uyuduk. Ertesi gün 8'de kahvaltı edip 9 gibi otelden çıktık. 10.30 gibi Paris trenine binecektik.

Amsterdam'a ait benim çekmiş olduğum hiçbir fotoğraf yok, elimde sadece orada gezdiğimiz yerlerin giriş biletleri, ve aldığım shot bardağı var, bir de hatıralarım. Bir daha gitmem mümkün olursa bol bol fotoğraflayacağım. 
Yalnızca bende kalan Amsterdam Centraal'den Paris Garde Nord'a gidiş için istasyon görevlisinin çıkardığı güzergah listesi var. 9 saat içinde 5 aktarma yaparak Paris'e ulaştık.

Toplamda 3 gece kalması ve 1 gece treniyle birlikte daha seyahat etmiş olduk.

Elimde hiçbir fotoğraf olmamakla birlikte Paris'te 6 gece 7 gün kaldık ve sadece Paris'te yaptığım geziyi ve gittiğim güzergahı anlatan 5. yazı yakında gelecek. Paris yazısını alıntı görsellerle destekleyeceğim. 
Mutlu kalın!

Yorumlar

  1. Merhaba oncelikle anlatimin super tam da arkadaslarimla Avrupayi gezme karari almisken bizim icin bir fikir oluyor.Fakat interrail mi yapsak yoksa avrupadaki ucuzhavayollarini kullanip mi gezi duzenlesek karar veremedik.Butce olarak ayni miktara dek gelir mi onu da bilmiyorum hesaplamak gerekiyor kabaca tabi ki..Benim interrailden beklentim buyuk sehirlerden ziyade trenlerin ugradigi kasabalarda ilcelerde dolanmak yerel yasami gormek.Bu anlamda interrailin verdigi hissin daha doyurucu olcagini dusunuyorum.Senin fikrinde benim icin onemli cunku seni severek takip ediyorum.Simdiden tesekkurler opucukler 😘

    YanıtlaSil
  2. Yazımın ihtiyacın olan bir zamanda denk gelmesine çok sevindim:) Interrail ve uçakla seyahat arasında kaldıysanız şunu söyleyebilirim. Evet ilk başta Interrail bileti almak dışında hiç biletlere para ödemeyeceğim gibi bi düşünce olmasın, yeri geldiğinde farklı hatlar arasında tekrardan ücret ödemeniz gerekebiliyor ancak bu miktarlar genellikle 10-20 Euro'yu civarında olur. Ancak Eurostar ya da bu ayarda farklı bir tren ile seyehat etmeniz gerekirse (mesela gece treni gibi) Bu ücret 50-80 Euro arasında değişebilir. Yine de sınırsın Interrail biletiniz varsa istediğiniz kadar inip binerek çoğu zaman ücretsiz trenlere denk geldiğinizde ekstra ücret ödemeden seyahat edebileceksiniz ve bu sayede bahsettiğiniz küçük kasabaların ve şehirlerin içinden trenle geçtiğiniz için o tarihi ve kültürel dokuya daha yakın temas edebileceksiniz.

    Eğer uçak düşünürseniz şunları düşünmeniz gerekir; geçeceğiniz her şehir için uçak biletine belli bir miktar ödeyeceksiniz. Biz 2012 yılında ucuz hava yollarından biri olarak geçen Ryan air'in valiz ücreti dahil olmaksınız 50 Euro'luk bilet ücretini gördüğümüzde epey şoka girmiştik. Bir de havaalanlarından kalacağınız yere kadar olan yolculuğunuzu da ekleyin içine mutlaka. Çünkü Havaalanları genelde şehrin merkezine çok yakın olmuyor ve uçaktan indikten sonra tekrar tren, metro ya da otobüse belirli bir ücret ödemeniz söz konusu olacaktır. Eğer bütün bunlar bütçeniz dahilinde size uyuyorsa bu seçeneği de değerlendirebilirsiniz. Ancak sizlerin de öğrenci olduğunuzu göz önüne alarak Interrail'İn çok daha hesaplı olacağını düşünüyorum. Umarım işinize yarayacak şekilde açıklayıcı olabilmişimdir. Sevgiler.. Öpüyorum.. :*

    YanıtlaSil
  3. Cok tesekkur ederim cok yardimci oldu fikirlerin.Interrail bana daha yakin geliyo su an bakalim neye karar vericez :)

    YanıtlaSil
  4. Rica ederim :) umarım kendiniz için doğru olanı bulursunuz, şimdiden iyi eğlenceler :*

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar